Küresel ısınma: Uluslararası Adalet Divanı'nın karar vermesi gereken beş temel soru nedir?

Paris'te saat 15:00'te açıklanması beklenen görüşün, ülkelerin iklim değişikliğini önleme yükümlülüklerini ve bunlara uymayan kirleticilerin sonuçlarını açıklayan birkaç yüz sayfaya ulaşması bekleniyor. Görüşte karara bağlanması gereken beş önemli nokta şöyle:
Meselenin özü budur. Uluslararası Adalet Divanı yargıçları, çevre hukukunun farklı alanlarını kesin bir uluslararası standartta bir araya getirmeye çalışacaklardır.
Büyük kirleticiler, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve yıllık COP'larının zaten harekete geçme görevini üstlenen siyasi organ olması nedeniyle bunun gereksiz olduğunu savunuyorlar.
Ancak davacılar, insan hakları ve deniz hukuku da dahil olmak üzere daha geniş bir çerçevenin benimsenmesini istiyor. Vanuatu, hâkimleri görüşlerinde "uluslararası hukukun tüm unsurlarını" dikkate almaya çağırdı. Küçük Melanezya ülkesi, UAD'nin "uluslararası hukukun tüm alanlarında genel yargı yetkisine sahip tek uluslararası mahkeme olduğunu ve bu sayede böyle bir yanıt verebileceğini" söyledi.
Hakimlerin ele aldığı ikinci tartışmalı soru şuydu: Kirliliği iklim krizine katkıda bulunan ülkeler için yasal sonuçlar nelerdir?
Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkeler, dünyadaki hemen hemen her ülke tarafından kabul edilen 2015 Paris Anlaşması'nın, geçmişteki hasarların doğrudan tazminini öngörmeyen kilit metin olduğunu savunuyor. Büyük kirleticiler ise, küresel bir olgunun sorumluluğunu belirli ülkelere atfetmenin zaten imkansız olduğuna inanıyor.
Öte yandan, uluslararası hukukun temel bir ilkesine başvuruluyor: "ubi jus, ubi remedium": Hak varsa, çare de vardır. Hukuk jargonunda bu, sona erme, tekrarlanmama ve telafi anlamına gelir. Bu, potansiyel olarak fosil yakıt sübvansiyonlarının durdurulması, emisyonların azaltılması vb. anlamına gelebilir.
Savunmasız ülkeler, bu ilkeyi her zaman reddeden zengin ülkeler için kabul edilemez olan mali tazminatlar ve geçmişteki yanlışların tanınmasını, ayrıca iklim felaketleriyle bağlantılı borçların geri ödenmesi için ödemesiz dönemler talep ediyor.
Zararlı mı, değil mi?Bir diğer konu ise, sıklıkla "zarar vermeme kuralı" olarak bilinen "sınır ötesi" hukuktur. Uluslararası hukukun bu ilkesi, bir devletin kendi topraklarında başka bir devlete zarar verme olasılığı bulunan faaliyetlere izin vermemesi gerektiği anlamına gelir.
Bu kural sera gazı emisyonları için de geçerli mi? Kirleticiler, başka bir devlete zarar verdiği tespit edilebilecek tek ve spesifik bir kaynak olmadığı için, "hayır" diyor.
Aralık ayındaki duruşmalarda sorulan temel sorulardan biri, hükümetlerin sera gazı emisyonlarının gezegeni ısıttığının ne zaman farkına vardıklarıydı.
ABD, 1980'lerin sonlarında buna yanıt verdi. İsviçre ise, bu bağlantının ancak o on yıldaki bilimsel çalışmalarla ortaya konulabileceğini savundu.
Davacılar, 1960'lara dayanan çalışmalara atıfta bulunarak, "Saçmalık!" diye yanıtlıyor. Bu nokta, olası tazminatların ne zaman yürürlüğe gireceğini etkileyebileceği için kritik önem taşıyor.
"Kuşaklararası eşitlik" kavramı, iklim adaleti aktivistlerinin bir diğer temel talebidir. Namibya, "İklim değişikliğinin etkisi zamanla sınırlı değildir" diyor ve en şiddetli etkilerinin toplumları onlarca yıl, hatta yüzyıllar sonra vurduğunu belirtiyor.
SudOuest