2024 küresel enerji verileri: Yenilenebilir enerji rekor kırdı, ancak fosil yakıt kullanımı da artmaya devam ediyor

Enerji Enstitüsü (Energy Institute – EI), Kearney ve KPMG işbirliğiyle hazırladığı 74. Dünya Enerji İstatistikleri Raporu’na göre, 2024 yılında küresel enerji talebi yüzde 2 artarak 592 exajoule (EJ) seviyesine ulaştı. Bu artış, kömür, petrol, doğalgaz, hidroelektrik, nükleer ve yenilenebilir kaynaklar dahil olmak üzere tüm enerji türlerinde rekor tüketim seviyelerini beraberinde getirdi.
En dikkat çekici gelişmelerden biri, rüzgâr ve güneş enerjisinin yüzde 16 oranında büyümesi oldu. Bu iki kaynak, toplam enerji talebinden neredeyse dokuz kat daha hızlı büyüyerek sistemdeki en hızlı genişleyen enerji türleri haline geldi. Bu artışın yüzde 57’si Çin kaynaklı gerçekleşti ve ülkede güneş enerjisi kapasitesi sadece iki yılda neredeyse iki katına çıktı.
Ancak bu etkileyici büyüme, küresel talepteki artışı dengelemeye yetmedi. Fosil yakıt kullanımı 2024’te yüzde 1’in biraz üzerinde bir artış gösterdi. Böylece, enerji kaynaklı sera gazı emisyonları yüzde 1 artarak üst üste dördüncü kez rekor kırdı. Bu durum, Paris Anlaşması hedeflerine ulaşma konusundaki zorlukları da gözler önüne seriyor.
Bölgesel farklılıklar derinleşiyor
Enerji talebi tüm bölgelerde artarken, büyüme oranları arasında ciddi farklılıklar göze çarptı. Asya Pasifik bölgesi, küresel enerji talebindeki artışın yüzde 65’ini yönlendirdi ve toplam talebin yüzde 47’sinden sorumlu oldu. Afrika ise 0,29 EJ ile en düşük artışı gösterdi. Avrupa’nın enerji talebi 0,73 EJ artarken, Kuzey Amerika ve Avrupa sırasıyla yalnızca yüzde 0,4 ve yüzde 0,7 büyüdü.
Elektrik üretiminde en büyük sıçrama Asya Pasifik ve Orta Doğu’da gerçekleşti. Bu bölgelerde elektrik talebi sırasıyla yüzde 5,4 ve yüzde 5,3 oranında arttı. 2024 itibarıyla Enerji Enstitüsü, enerji arzını ölçerken kullanılan yaklaşımı da değiştirdi. Fosil yakıt eşdeğeri (ikame) yöntemi yerine, Fiziksel Enerji İçeriği yöntemine geçildi. Bu yaklaşım, bir ülkenin nihai kullanım talebini karşılamak için gereken gerçek enerji miktarını daha net biçimde yansıtıyor.
Yeni metodolojiye göre, küresel enerji sistemi 2024’te yüzde 7 daha verimli çalıştı. Rüzgâr, güneş ve hidroelektrik gibi düşük karbonlu teknolojilerle aynı işi yapmak için daha az enerji tüketildi. 2010’dan bu yana, yenilenebilir ve nükleer enerji sayesinde 1.371 EJ fosil yakıt kullanımından ve 110 gigaton sera gazı emisyonundan kaçınıldı.
Enerji güvenliği: Yenilenebilir enerji stratejik bir avantaj haline geldi
Yenilenebilir kaynaklar, sadece iklim değişikliğiyle mücadele açısından değil, aynı zamanda enerji güvenliği ve dışa bağımlılığı azaltma açısından da kritik hale geldi. 2024 yılında Çin, enerji talebinin yaklaşık yüzde 25’ini yenilenebilir kaynaklarla karşıladı ve bu sayede 87 EJ’lik fosil yakıt ithalatını önledi. Bu miktar, Avrupa’nın 2024’teki toplam enerji talebinden fazla.
Avrupa ve ABD de sırasıyla 63 EJ ve 34 EJ’lik enerji ithalatından kaçınmayı başardı. Buna karşılık, enerji yoğun sanayilere sahip ve ithalata büyük ölçüde bağımlı olan Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler, sadece 10 EJ’nin biraz altında ithalattan tasarruf edebildi.
Rüzgâr ve güneş enerjisinin yaygınlaşması, şebeke istikrarı için yeni zorluklar doğuruyor. Frekans tepkisi, voltaj kontrolü ve yedek kapasite gibi yardımcı hizmetlerin sürdürülebilmesi için bu kaynakların enerji depolama, akıllı şebekeler ve talep yanıt sistemleriyle entegre edilmesi gerekiyor.
İzlanda, Butan ve Norveç gibi ülkeler enerji sistemlerinin büyük kısmını karbonsuzlaştırmış durumda. Arnavutluk, Etiyopya ve İzlanda ise yüzde yüz yenilenebilir kaynaklı elektrik üretimine ulaşarak bu alanda öncülük ediyor. Ancak bu ülkelerde hidro ve jeotermal gibi daha istikrarlı yenilenebilir kaynaklar öne çıkıyor.
Enerji Enstitüsü Başkanı Andy Brown, “Bu yılki veriler, küresel enerji dönüşümünün karmaşıklığını yansıtıyor. Elektrifikasyon hız kazanıyor; özellikle gelişmekte olan ülkelerde modern enerjiye erişim artıyor. Ancak yenilenebilirlerin devreye giriş hızı, toplam talep artışını karşılamaktan hâlâ uzak. 2024’teki enerji talebinin yüzde 60’ı hâlâ fosil yakıtlarla karşılandı.” değerlendirmesinde bulundu.
Fosil yakıt cephesinde ise OECD ülkelerinde petrol talebi sabit kalırken, OECD dışı ülkelerde yüzde 1’lik artış yaşandı. Çin’de ham petrol talebi yüzde 1,2 düşerek bu alanda zirvenin 2023’te görülmüş olabileceğine işaret etti. Doğal gaz talebi ise önceki yılın durgunluğunun ardından yüzde 2,5 yükseldi. Kömür kullanımında ise özellikle Hindistan öne çıktı; ülkenin kömür talebi yüzde 4 artarak, BDT ülkeleri, Güney ve Orta Amerika, Kuzey Amerika ve Avrupa’nın toplam tüketimine eşit seviyeye ulaştı.
Enerji Enstitüsü CEO’su Dr. Nick Wayth, “Nükleer ve hidro dahil tüm ana enerji kaynaklarında 2006’dan bu yana ilk kez tüketim rekoru kırıldı. Bu tablo, küresel enerji talebinin ne denli hızlı yükseldiğini gösteriyor. Çin’in hem yenilenebilir kapasiteyi artırması hem de kömür, gaz ve petrole olan bağlılığını sürdürmesi, küresel enerji eğilimlerini şekilliyor. Çin’in tercihleri, küresel düşük karbonlu gelecek açısından belirleyici olacak.” dedi.
Kearney Enerji Dönüşümü Enstitüsü Direktörü Dr. Romain Debarre ise raporu, enerji güvenliği, kaynak erişimi ve teknolojik egemenliğin artık iklim hedeflerinin önüne geçtiği bir dönemin göstergesi olarak değerlendirdi: “Enerji kullanımında artış sürüyor, ancak tüketim modelleri değişiyor. Elektrifikasyon hızlanıyor ama geçiş düzensiz. Bölgesel farklılıklar ve hareketsizliğin maliyeti artık çok daha görünür. 2024’te rekor sera gazı emisyonları ve aşırı sıcaklar, tehlikenin boyutunu ortaya koyuyor.”
KPMG İngiltere’den enerji stratejisi uzmanı Wafa Jafri, COP28’de ortaya konan 2030’a kadar yenilenebilir kapasiteyi üç katına çıkarma hedefinin hâlâ çok gerisinde kalındığını vurguladı: “Faiz oranlarındaki artış ve tedarik zinciri sıkıntıları, özellikle Avrupa’da ilerlemeyi yavaşlatıyor. Buna karşılık Çin ve diğer gelişmekte olan pazarlar ölçekli büyüme sağlamaya devam ediyor. Bu tablo, düzenli bir geçişten çok dağınık ve bölgesel farklılıklarla şekillenen bir dönüşümü işaret ediyor.”
Rapor, enerji arz güvenliği, ekonomik erişilebilirlik ve karbon azaltımının aynı anda yönetilmesi gereken bir enerji üçlemesi oluşturduğunu, liderlerin sadece manşetlere değil, dayanıklı ve bölgesel temelli stratejilere odaklanması gerektiğini ortaya koyuyor.
temizenerji